Bağımsızlık Uğruna Adanmış Hayatların Ülkesi, Cezayir.

Cezayir, bir toplumun sömürgecisinden kurtulabilmek için verdiği acı dolu mücadelelere sahne olan, bağımsızlık uğruna adanmış hayatların ülkesi.

Stratejik olarak Afrika’ya kuzeyden açılan konumda olması, sahip olduğu kaynaklar ve dönemin sömürgeci ülkelerine komşu olması maalesef tarihini kara lekelerle doldurmuş Cezayir ’in. Hemen yanı başında konuşlu Fransa’nın her daim iştahını kabartmış ve sonunda Fransa tarafından işgal edilmiş bir ülke olan Cezayir, şu an Fransızca konuşsa da işgal yıllarının dilinden başka hiçbir izini taşımamakta kararlı.

Çünkü elde edilen bağımsızlık sanıldığı kadar kolay olmamış. Belki de işgalcisinden kurtulmak için verdikleri bağımsızlık mücadelesi dünya üzerindeki en kanlı olayları yaşatmış bu ülke insanına. Peki Fransa’nın Cezayir’i işgali nasıl gerçekleşmiş, neler yapmışlar ve nasıl sonuçlanmış?

Osmanlı Devleti’nin 300 yıl hüküm sürdüğü topraklar

Hatırlarsanız Osmanlı Devleti’nin Cezayir’de süren 300 yıllık hakimiyeti 1830 yılında son bulmuş, Fransa’nın Cezayir’i işgali başlamıştı. İşgalin ilk yıllarında Cezayirliler ayaklansa da teknolojik üstünlüğe sahip olan Fransızlar 1847 yılında bütün ülkeye hâkim olurlar. Hakimiyetlerinin ardından da başta Fransızlar olmak üzere İspanyol ve İtalyanlar gibi Avrupalıları Cezayir’e davet ederek, halktan zorla alınan arazileri bu gelen ülke vatandaşlarına karşılıksız dağıtılırlar. Yaklaşık 30 yılda Fransa tüm Cezayir’e hâkim olur. 1870 yılında Cezayir, Fransa’ya bağlanarak Fransa’nın bir parçası haline getirilir. Ardından da Fransa’nın taraf olduğu savaşların en ön cephelerine Cezayirliler yerleştirilir. Yaklaşık 240bin Cezayir asıllı asker, Fransa’nın Birinci Dünya Savaşı’nda galip gelmesinde büyük rol oynar.

Savaşın kazananı Fransa olsa da Fransa, kendi saflarında savaşan Cezayirlileri tam olarak Fransız görmez ve ilk mezalim bundan sonra başlar. 1945’te sona eren Birinci Dünya Savaşı’nın ardından yapılan kutlamalarda Cezayir bayrağı açılınca, Fransız askerleri kalabalığa rastgele ateş açarak birçok insanın ölümüne sebep olur. Bu olaya öfkelenen Cezayirliler “kara ayak” olarak adlandırdıkları işgalcilerden 100 kişiyi öldürünce de ortalık iyice karışır. Olaylara karışmış karışmamış yaklaşık 40-45 bin kişi, Fransa tarafından sorgusuz sualsiz öldürülür. Cezayirlilerin artık sabrı kalmamıştır.

Toplu katliamlar, toplu yangınlar, baskınlar, kurşuna dizmeler, işkenceler…

Cezayirlilerin artan özgürlük talepleri neticesinde Fransa yeni bir stratejiye başvurur. 1947’de yeni bir statü ile Cezayirliler, Fransız vatandaşı sayılmaya başlanır. Böylece Fransız vatandaşı olan bir Cezayirli bağımsızlıktan söz ettiği anda otomatik olarak vatan haini konumuna düşer ve yıllarca süren hapis cezalarına çarptırılır. Artık Cezayirliler için işler iyice zorlaşır. Tek çare isyandır ve bunun için hazırlıklara başlanır. 1954 yılında da tüm ülkede planlanan ayaklanma başlatılır. Başlatılır ama Fransa’nın tepkisi çok sert olur; toplu katliamlar, toplu yangınlar, baskınlar, kurşuna dizmeler, işkenceler…

1957 yılında Fransızlar mücadelenin dozunu iyice artırır. Tunus’tan gelebilecek yardımları kesmek için sınırın 420 kilometresine, 5000 voltluk elektrikli çit+dikenli teller dikmenin yanı sıra, Napalm ve lav silahlarıyla, hatta Dünyadaki ilk örneklerinden biri olarak saldırı helikopteri kullanıp kaçan milliyetçileri öldürürler. Tüm bu süreç ve yaşananlar esnasında Fransa’da siyasi ve ekonomik krizler boy gösterir. Ayrıca Cezayir sorunu artık uluslararası platformlara taşınarak tüm Dünya’nın ilgisini çeker. ABD ve İngiltere gibi ülkeler, Cezayir politikasında Fransa’ya olan desteklerini yavaş yavaş geri çekmeye başlarlar.

Paris neyse Cezayir odur!

Bu esnada Fransa cumhurbaşkanlığına seçilen Charles De Gaulle, Cezayir’deki savaşın askeri olarak kazanılabileceğini düşünse de uluslararası ortamda bu durumun savunulamaz olduğunu düşünerek, 16 Eylül 1959’da “Paris neyse Cezayir odur” anlayışından farklı olarak Cezayirlilerin kendi geleceklerine karar verebileceğini açıklar. Hani ülkeye davet edilen Avrupalılar, namı diğer “kara ayaklar” vardı ya, işte onlar Fransa’nın Cezayir’den çekileceğini anlayınca ortalığı karıştırmak adına hem Cezayirli hem de Fransızlara kanlı eylemlerde bulunarak çatışmaları devam ettirmek, bazı Fransız subayları ile darbe yapmak ve referandumlar esnasında büyük terör eylemleri gerçekleştirmek istese de amaçlarına ulaşamazlar.

Geçen bunca mücadele yıllarının ardından, nihayet 1 Temmuz 1962 referandumunda %99,7 ile Cezayirliler bağımsızlığına kavuşur ve 5 Temmuz 1962’de Cezayir Devleti kurulur. 132 yıllık Fransa işgali, ardında (tahmin edilen) 1buçuk milyondan fazla sayıda Cezayirlinin ölümünü kara bir leke olarak tarihe gömer. Çıkardıkları yasa gereği de 50 yıl bu dosyalar saklı tutulur. 50 yıl 2022 yılında dolmuş olacakken, 2011 yılında yeniden yasa çıkarılarak tekrar yasaklanır ve gizlenir. Gizlenir, çünkü Fransa kaynaklarına göre öldürülen Cezayirli sayısı 1buçuk milyon değil 400bindir, katledilen Cezayirlilerin kemiklerini sabun imalatında ve Marsilya’daki şeker rafinerisinde kullanmamışlardır, Cezayir topraklarında 17 nükleer deneme yapmamış ve Fransız güçlerinin bu topraklara döşediği mayın ve patlayıcılar hala binlerce Cezayirlinin canına mal olmuyordur…

Kanla yazılan milli marş

Ama Cezayirliler sesleri çıktığı kadar bunu dünyaya duyurmakta kararlılar. Öyle ki dünya üzerinde milli marşında iki ülkeden (Cezayir ve Fransa) bahseden tek marş Cezayir milli marşıdır. Hatta bu marş kanla yazılmıştır! Yok mecaz değil, gerçek anlamda.

Kassaman“, Cezayir’in bağımsızlık mücadelesini anlatan Cezayir milli marşının adı. (Kassaman; “söz veriyoruz”) Fransa tarafından siyası suçlu görülüp hapishaneye atılan “Müfdi Zakariah” tarafından, kâğıt/kalem olmamasından dolayı, hapishane duvarına kanıyla yazarak kayıt altına aldığı marş.

Böylesine anlamlı bir marşa ve sembolik bir direnişe sahip ülke artık yaşadıklarından ders çıkarmış bir halde geleceğe bakmakta. Her ne kadar etkileri hala sürse, izleri az da olsa görünse de örnek olacak direnişleriyle gurur duymaktalar.

Bir turistin öncelik sırasında pek olmayan Cezayir, özellikle tarih sever kişiler için en güzel yerlerden. Bunun yanında sıradanlıktan uzak, arşiv gezi güzergahlarından farklı bir yer olmasıyla da son dönemde oldukça popüler. Siz de Afrika’da olup, Avrupalı gibi görünen bir Arap ülkesinde bu tecrübeleri görmek isterseniz, Cezayir her daim sizi bekliyor. Buralara gelmeden daha fazla bilgi edinmek isterseniz “Afrika’nın Kuzeydeki Kapısı, Cezayir” yazısına göz atın derim!