Alexander Nevsky Katedral

Komşudan da yakın; BULGARİSTAN

Bulgaristan… Komşuya gidiyorum dersiniz ya, samimisinizdir ve her daim size kapısını açar, işte şimdi o komşuya gidiyoruz hep birlikte! Komşu Bulgaristan ‘a ait tüm bilgiler bu yazıda. Keyifli okumalar.

“Batı komşularımız Yunanistan ve Bulgaristan ’dır” diye ilkokul sıralarında öğrendiğimiz, “Balkanlar’dan gelen soğuk hava” kalıbındaki o Balkan ülkesidir Bulgaristan. O Bulgaristan’dan merhaba!

Aslında gidene dek bu kadar yakın olduğunu, gerçekten de yan komşuya geçermiş gibi kolay olduğunu, uçağın İstanbul’dan kalkması ve kısa bir süre sonra inişe geçmesiyle anladık. Emin olun ülkemiz içerisinde uçak yolculukları çok daha uzun ? Uçak tercih etmeyecekseniz işiniz daha da kolay, karayolu ile Kapıkule’den çıktıktan sonra güzel komşumuz sizinle!

Aslında yazının başında ulaşımdan değil daha önemli bir konudan bahsetmeliyim. Bunun da ne olduğunu eminim tahmin edeceksiniz. Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisi ile değişen seyahat alışkanlıklarımız ve bu doğrultuda ülkelere göre seyahat kısıtlamaları. Vizeden, uçak biletinden veya konaklamadan daha önce geliyor artık. Ama “önce sağlık” diyerek devam ediyoruz.

Bulgaristan Covid-19 şartları

Bulgaristan, an itibariyle turizm maksatlı seyahate izin veren ve ülkemiz vatandaşlarına kapılarını açan ülkelerden birisi. Sizden istenen tek şey aşı olmanız. Aşı olduğunuz taktirde, geçerli aşı kartınız ile ülkeye giriş yapabilirsiniz. (Aşı olduğunuz tarihten itibaren en az 14 gün geçmesi gerekli). Ayrıca aşı şartlarını yerine getirenler ülkeye girişlerde koronavirüs testi ve karantina uygulamasından muaf. Yani eğer aşı olduysanız PCR testi olmadan veya karantinaya girmeden Bulgaristan’a girebiliyorsunuz.

Eğer aşı olmadıysanız; negatif PCR (en fazla 72 saat öncesine kadar) / antijen (hızlı test – en fazla 48 saat öncesine kadar) ibraz etmeniz veya Covid-19 hastalığını geçirdiyseniz bunu resmi bir belge (son 15 gün ila 180 gün arasında) ile kanıtlanmanız halinde yine Bulgaristan ‘a giriş yapabilirsiniz. Ülkemizde uygulanan Sinovac- CoronaVac ile Pfizer/Biontech aşıları da uygun görülen aşılar arasında yer almaktadır. Son olarak aşı olmadan girmek isterseniz, 10 günlük karantina sizi bekliyor ?

İlk husus tamam, gerekli şartları sağlıyoruz. Şimdi eski usul bir yazıya devam edercesine vizeden bahsedelim. Bulgaristan ’a giriş için geçerli bir Bulgaristan veya Schengen vizesi gerekli. (Hususi ve hizmet pasaportlulara vizesiz)

Bulgaristan’a giriş

Aşımız tamam, vizemiz tamam artık komşuya gidebiliriz. Bulgaristan ’a ister karadan isterseniz de havayolu ile ulaşmak çok kolay. İstanbul’dan araçla 257 km sonra, yine İstanbul’dan kalkan uçakla da 55 dakikada komşudayız. Uçak tutması sorununu olsa bile emin olun bu yazıya gerek duymadan inmiş olacaksınız!

Ülkeye girdiğinizde ilk dikkatinizi çekecek şey eminim tenhalık olacaktır. Çünkü 85 milyonluk bir ülkeden sonra, nüfusu sadece 7 milyon olan bir ülkede kendinizi yalnız hissedebilirsiniz ? Bu arada ülkenin son 20 yıldaki nüfus artış hızı negatif. 2007 yılında üyesi olduğu Avrupa Birliği nüfusun azalmasında önemli bir faktör. Nedeni ise genç nüfusun Bulgaristan ’dan ayrılıp Avrupa Birliği ülkelerine yerleşerek, yaşamlarına oralarda devam etmesi.

İkinci olarak dikkat kesileceğiniz husus ise okuyamadığınız Kiril Alfabesi ile yazılmış Bulgarca yazılar. Bu arada Kiril Alfabesi’nin doğum yerinin Rusya değil de Bulgaristan olduğunu biliyor muydunuz?

Başkent Sofya

681 yılında kurulan Bulgaristan ’ın başkenti “Sofya“. Sofya hem ülkemizden direkt uçuş bulabileceğimiz hem de komşuya güzel bir başlangıç yapıp, Bulgaristan ’da olduğumuzu hissettirecek bir şehir.

Başkent deyince akıllara çok büyük ve kalabalık bir yer gelmesin, oldukça butik ve tenha bir yer Sofya. En uzak yer olan havalimanından merkeze ulaşım bile 15 dakika. Havalimanından şehre geçişte sizi ilk karşılayan ekip ise yol kenarlarında bulunan ıhlamur ağaçları. Mevsiminde geldiğiniz taktirde sadece görsellikleri değil, o mis kokularıyla da size büyük bir hoş geldin merasimi düzenleyeceklerinden emin olabilirsiniz.

Mevsim demişken, Bulgaristan ziyaretiniz için “ne zaman gidilmeli” sorusu aklınıza gelebilir. Cevabı ise oldukça basit, her zaman! Ülkemizde yaşanan mevsimlerin neredeyse tamamı, yılın aynı zamanlarında Bulgaristan ’da da yaşanmakta. Bu sebeple yaz veya kış fark etmez, ne aradığınıza bağlı olarak (güneş/kayak/bahar) her daim gelinesi bir yer.

Konumundan dolayı Antik çağdan günümüze sürekli bir yaşam sürülen şehirde, birçok topluluğa (Traklar, Romalılar, Bizans, Osmanlı, Slav ve Bulgarlar) ait izler görmek mümkün. Geniş yollar, büyük binalar ve komünizm destekçisi anıtlar ise ilk göze çarpanlar. Sebebi ise 1944’te yaşanan siyasi olaylar neticesinde kabul edilen ve 1990’a kadar devam eden komünist rejim.

Günümüzde parlamenter sistemle yönetilen ülkede elbette göze çarpan başka eserler de mevcut. Şehrin merkezinde, neredeyse tamamı birbirine yürüyüş mesafesinde bulunan birçok eseri, iyi bir planlama ile 1 güne sığdırarak gezmeniz olası.

Sofya gezinize başlarken;

Bu gezinize Sofya’nın belki de Bulgaristan ‘ın en simgesel mekanlarının başında gelen “Aleksandr Nevski Katedrali” ile başlayabilirsiniz. Katedral Belgrad’da bulunan Aziz Sava Katedrali’nden sonra Balkanlar’da bulunan en büyük katedral olma özelliğine de sahip. 1912 yılından beri hizmet veren Aleksandr Nevski Katedrali aynı zamanda dünyanın en büyük “Doğu Ortodoks” katedralleri arasında bulunmakta.

Bulgaristan’da birçok inanışa ait ibadethaneleri bir arada görebilirsiniz. İnanç özgürlüğünün bulunduğu ülkede inanılan dinler şu şekilde; %77 Hristiyan, %10 Müslüman %5 Ateist %8 diğer. Bu arada inanç özgürlüğü gibi maske özgürlüğü de var Bulgaristan’da ? Açık alanlarda maske takmak zorunlu değil. Sadece kapalı alanlarda zorunluluk söz konusu bilginiz olsun.

Aleksandr Nevski Katedrali yanı başında bulunan; şehre adını veren “St. Sofia/Ayasofya Kilisesi” ve “Meçhul Asker Anıtı” birkaç adım atmanız halinde sizi bekliyor. Şehirde bulunan ve mutlaka görülmesi gereken tarihi ibadethaneler ise bunlarla sınırlı değil. “Sveti Nikolay Mirlikiyski Rus Kilisesi”, “St. George Rotunda Kilisesi”, “Aziz Nedelya Kilisesi”, “Sveta Petka Kilisesi”, “Sofya Sinagogu”, “Kara Cami” ve Mimar Sinan tarafından tasarlanan, 1500lü yıllardan kalma, şehirde ibadete açık tek cami olan “Banyabaşı Cami” kaçırılmaması gereken önemli yerlerden.

Bu yapılar birbirine yürüme mesafesinde, fakat 10. Yüzyıldan kalma, 1979 yılından beri UNESCO Dünya Miras Listesi’nde bulunan “Boyana Kilisesi” Vitosha Dağı eteklerinde, şehir merkezine 20 dakikalık mesafede sizleri bekliyor. Hazır Boyana Kilisesi için oralara gitmişken, “Ulusal Tarih Müzesi”ni ziyaret etmeden dönmeyin. Müze gezmeye başlamışken, “Bulgaristan Arkeoloji Müzesi”ni, “Bölgesel Tarih Müzesi”ni, “Ulusal Sanat Galerisi”ni ve “Ulusal Kültür Sarayı”nı listenize eklemelisiniz. Hatta müze gibi görürsek eğer; “Kiril ve Metodii Kütüphanesi”ni ve “Ivan Vazov Ulusal Tiyatrosu”nu da mutlaka ziyaret edin derim. Eğer denk gelirseniz, 1906’da inşa edilen, 1923’te oyun sırasında yanan ve 1924’te tadil edilerek günümüze kadar gelen bu tiyatroda bir oyun seyretmeniz çok daha güzel olacaktır.

Sofya’da görülmesi gereken yerlerin birbirine yürüme mesafesinde!

Sofya’da görülmesi gereken yerlerin birbirine yürüme mesafesinde olduğunu yukarda belirtmiştim. Yürüyüşünüzün başında sahip olduğunuz o enerjik halinizin yavaş yavaş azaldığını düşünüyorum. Gelin kendinizi yeniden şarj edebileceğiniz ve bir şehrin güzel görünmesinde başrolü çeken park ve bahçelere gidelim. İçinde kaybolma garantisi verdiğim “Borisova Parkı” ve bulunduğunuz sürede gençleşeceğiniz “Şehir Parkı” en iyi iki alternatif.

Yazımın başında şehrin ıhlamur kokusundan bahsetmiştim. Aslında şehirde buram buram kokan daha başka şeyler de var. Yüzyıllardır ortak değerlerde buluştuğumuz, iyi kötü anılara sığınan dostluğumuzun kokusu. Özellikle de altında ulu önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün imzasının olduğu hatıraların kokusu. Az önce dinlendiğiniz Şehir Parkı karşısında duran sarı renkli orduevi binasında, 11 Mayıs 1914’te düzenlenen maskeli baloda, tüm dünyayı kendisine hayran bırakan o yeniçeri kol ağası kıyafetini giydiğini, O’nun bu sokaklarda, gelecekteki Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini atma düşünceleriyle dolaştığını gözünüzde canlandırarak gezinize devam ettiğinizde emin olun o kokuyu her yerden alacaksınız.

Öyle ki, şehirde gezinize devam ederken bu duygu ve düşüncelerinizi pekiştirecek yapılar karşınıza çıkmaya devam edecek. Orduevi binasının az ilerisindeki “Bulgaria Restoran”da yemekler yediğini, Tsar Osvoboditel Caddesi üzerinde bulunan “Sırmacıyev Binası”nda çalıştığını ve kendisine tahsis edilen, daha sonra 2’nci Dünya Savaşı’nda Sofya’nın bombalanmasıyla yıkılan tek katlı evinin yerine, aynı arsaya yapılmış ve halen Büyükelçiliğimizin olduğu bina ve çok daha fazlası…

Hadi gelin biraz alışveriş yapalım.

Eteğinde bulunduğu dağın adını verdiği “Vitosha Caddesi” şehrin en ünlü alışveriş ve yürüyüş caddesi. Araç trafiğine kapalı olan bu cadde üzerinde günün her saati ilginizi çekecek bir şey bulabilirsiniz. Yerel ürünlerden, zincir markaların satıldığı dükkanlardan alışveriş yaparken, cadde üzerindeki sokak sanatçılarının performanslarına şahit olabilirsiniz. Eğer daha yerel bir yer arıyorsanız da “Sofya Merkez Kapalı Pazarı”, yok ben alışveriş merkezi arıyorum derseniz de “TZUM Alışveriş Merkezi” tam sizlik.

Bu arada Bulgaristan’da kullanılan para birimi “Leva”. 1 Leva yaklaşık 5 TL civarı (Ağustos 2021). Peki Bulgaristan pahalı mı diyecek olursanız, her şeyi 5 ile çarpmasak ucuz olabilir diyebilirim ?

Eğer bu tempo sizi yorduysa ve yemek için güzel bir yere arıyorsanız;Shtastlivetsa” bir restorandan fazlası! Hem karnımız hem de gözümüz doysun diyenler için dekore edilmiş çok özel bir restoran. Damak tadımızın çok farklı olmadığı komşu Bulgaristan ’a ait tüm yöresel yemekleri burada bulabilirsiniz. Dikkat edin porsiyonlar biraz fazla.

Sofya gezinize son vermeden, şehre eski adını veren “Serdika” kalıntılarını ve şu anki adını veren “Azize Sofya Anıtı”nı ziyaret edebilirsiniz. Hatta bu yerlere giderken yanlarından geçeceğiniz dev binaların önlerinde durup, komünizm dönemi mimarisinin ne kadar büyük yapılar tercih ettiğini bizzat yerinde görmüş olursunuz. Ayrıca bu binaların gece ışıklandırmalı halleri, gündüz görünen hallerinden çok daha süslü haberiniz olsun.

Sofya’dan ayılıp, Bulgaristan’ın sahip olduğu diğer güzelliklere geçerken aklınızda Sofya’da nerede konaklayabiliriz sorusu dönüp durmuş olabilir. 2020 Eylül ayında açılan ve henüz çok yeni olan, Sofya’nın adeta kalbinde bulunan Hyatt Regency Otel gayet güzel bir alternatif.

Bulgaristan seyahatinizi Sofya ile sınırlandırmak olmaz!

Ülke genel itibari ile çok büyük yüzölçümlü olmadığı için birkaç saatlik araç mesafesinde ülkenin diğer güzelliklerine kolayca ulaşabilmek mümkün. Bu alternatifler arasında son dönemde adını sık duyduğumuz popüler kayak merkezi “Bansko”, adını maalesef çok duymadığımız ama şifa dağıtan şehirlerden biri olan “Sandanski”, buram buram Bulgaristan havasını yaşatan tarihi köyler ve tabi ki biz Türkler için olmazsa olmaz “Filibe” başı çekmekte. Ayrıca ülkenin sahip olduğu diğer önemli şehirlerden “Varna” ve “Burgaz”, tatiline deniz keyfini de eklemek isteyenler için güzel birer alternatif olabilir. Sofya’dan önceki başkent olan “Veliko Trnovo” şehri de planlamalarınıza girmesi gereken önemli yerlerden. Dilerseniz biz Bansko ile devam edelim.

Bansko

Bansko, Sofya’ya 2 saat mesafede, Pirin Dağları eteklerinde, yazın harika manzarası olan, kışın üzerine beyaz örtü serilen, Bulgaristan’ın en büyük ve en ünlü kış tatili/kayak merkezi. Tatilini kış sporu tesislerinde ve dağlarda geçirmek isteyenler için harika bir yer olan Bansko, sadece Bulgaristan değil, kış sporu tutkunu birçok ülke insanı için de oldukça popüler.

Bansko’nun kısa sürede bu kadar popüler olmasının başlıca sebebi ise düşük maliyetler. Dünyadaki diğer kış sporu merkezlerinin neredeyse en uygun fiyatlı olanıymış Bansko. Diğer kış sporu yapılan yerlere kıyasla konaklama+kayak sporuna ait her şey (kıyafet, skipass, telesiyej vb.) gayet uygun. Sadece kayakla ilgili değil aynı zamanda, konaklamadan, yeme-içmeye, ulaşımdan her türlü aktiviteye birçok kalemde uygun fiyatı bulmak mümkün.

Buradan Bansko’nun sadece kış mevsiminde gelinesi ya da kayak yapanların gelmesi gereken bir yer sonucu çıkarılmasın lütfen! Bansko her mevsim gelinecek bir yer. Hızlı büyümüş ve modernleşmiş olmasına inat, değişime uğramamış, hala tarihi dokusunu sonuna dek size hissettirecek ve her mevsim gelmenize sebep olacak yerler de var Bansko’da.

Bunların başında da “Eski şehir” ve ona eski denmesine sebep olan Bulgar evleri ile beraberindeki Arnavut kaldırımları gelmekte. Çok uluslu bir devlet olan Osmanlı Devleti’nin, milliyetçilik akımından en fazla etkilenen devletler arasında olduğunu kolayca söyleyebiliriz. Çatısı altında bulundurduğu, çok farklı etnik grubun olduğu Balkan coğrafyası ise bunun en çok görüldüğü yerlerin başında. O dönemde Osmanlı’ya karşı Bulgar Milli Uyanışı’nın başlatıldığı şehirler arasında Bansko’yu da görmek mümkün. Dönemin izlerini taşıyan evlerin mimari yapıları ve hikayeleri biz Türkler için ilgi çekici olabilir. Bu evlerin bazıları; “Velyanova Evi”, “Nikola Vapstarova Evi”, “Radonova Evi”. Evlerin yanı sıra çok ilginç bir hikâyeye sahip “Holy Trinity Kilisesi” de Bansko’da görülmesi gereken yerlerden bir diğeri. Hikâyede Osmanlı Devleti de taraf olduğunu belirtmek isterim.

Mehana’larda yemek molası

Tarih kokan sokakların cazibesine kapılıp, zamanın nasıl geçtiğini anlamamış olabilirsiniz. Ama acıkmanız için sebep dahi olabilecek yerlere götüreyim sizi. Yerel lezzetleri, yerel havada sunan mehanalara! Nedir peki bu mehanalar diyecek olursanız da Bulgar yemeklerini, yerel sunumlarla yediğiniz, Bulgar Kültürü’ne uygun dekore edilmiş mekanlara verilen ad “mehana”.

Mehana’lar Bulgar kültürünün bir parçası ve geleneksel tarzda ve işletme anlayışında hala ayakta kalan özellikli yerler. Bansko’da o güzel yıldızlı otellerinizin yemeklerinden ayrılabilirseniz mehanaları mutlaka denemelisiniz. Tavsiye edebileceğim yerler ise; “Vodenitsata” ve “Valevicata Inn.

Bansko’nun sunmuş olduğu alternatifleri genişletmek elbette mümkün. Eğer buralara biraz geniş zamanlı gelecek olursanız şu aktiviteleri de not etmenizde fayda var. Adımlarınıza güveniyorsanız, Pirin Dağı zirvesi olan “Vihren”e yürüyüş yapabilirsiniz. Özel araca sahipseniz UNESCO Dünya Miras Listesi‘nde bulunan “Rila Manastırı”na 1buçuk saatlik yolculukla ulaşıp, kendinizi ödüllendirebilirsiniz. Eğer manastırda çocuklarınız sıkıldıysa hiç sorun değil, onların gönüllerini de “Rila Fun Park”ta kolayca alabilirsiniz ? Son olarak Caz severler toplanın. Her yıl ağustos ayında uluslararası caz festivali de Bansko’nun küçük sürprizlerinden.

Tüm bunların yanında Bansko’ya sırf orada konaklayıp, o fevkalade SPA tesisinden faydalanmak için bile gelinecek Kempinski Hotel Grand Arena Banskomutlaka görülmesi gereken yerlerin başında.

Bulgaristan ‘da şifa dağıtan şehirlerden; “Sandanski”

Bulgaristan denince, yukardaki ilk iki şehir dışında, akıllara maalesef çok alternatif gelmiyor. Oysa ülkenin sahip olduğu potansiyel o kadar fazla ki, bilmeniz dahilinde gerçekten sizi iyi ve sağlıklı yapacağı garantisi bile var.

Ülkenin güneybatısında bulunan, adını “Yane Sandanski” adlı, tarih sahnesinde bol miktarda kendinden söz ettirmiş, Osmanlı Devleti’yle de adı iyi/kötü çok anılan bir şahıstan alan, harika iklimi ve şifalı suları sayesinde sağlık turizminin başkenti sayılan “Sandanski”, Bulgaristan’da görülmesi gereken yerlerden bir diğeri.

Sandanski çok küçük bir kasaba. Ama boyundan büyük doğal güzelliklere sahip bir yer. Kasaba tam anlamıyla sağlık ve balneoloji merkezi desek yeridir. Şehir, bol miktarda çıkan maden suları, şifalı havası ve iklimi sayesinde Bulgaristan Parlamentosu tarafından 1981 yılında “Ulusal Balneolojik Merkez” ilan edilmiş. Ayrıca ikliminin de benzersiz olduğu söylenmekte. Yapılan bilimsel araştırmalar neticesinde birçok biyoiklim barındırdığı tespit edilmiş.

Anlayacağınız, Sandanski, bildiğiniz tam teşekküllü bir tedavi merkezi. Şifa dağıtılan bir kasaba! Böyle düşünmemize sebep olan ise burada yapılan tedaviler. Sadece şifalı sularla yapılan balneoterapi var diye düşünebilirsiniz ama yanına şunları da eklediklerinde siz de buranın bir şifa merkezi olduğuna ikna olabilirsiniz.

Sandanski’de bulabileceğiniz tedaviler; iklim tedavisi, aeroterapi, helyoterapi, kinesiterapi, şifalı jimnastik, sualtı jimnastiği, arazi tedavisi, aerosoloterapi, fizyoterapi, ışık tedavisi, elektroterapi, manyetik alan tedavisi, lazer tedavisi, maden suyu ile banyolar, su altı masajı, kriyoterapi, parafin tedavisi, fitoterapi…

Kasabada görülecek başka bir şey yok mu diye aklınıza gelmiş olabilir. Açıkçası çok da olduğunu söyleyemeyiz. Fakat tedavileriniz arasında, “Episcopal Bazilika”yı, “Sandanski Arkeoloji Müzesi”ni ve “Spartak Anıtı”nı görebilirsiniz. Ayrıca yakın çevrede bulunan “Melnik Kasabası” görülmeye değer. Sandanski için konaklama ve restoran alternatifi için de her ikisini bir arada bulacağınız bu harika tesisi kaydetmenizde fayda var; Villa Sintica

Bir ülkeyi gerçekten anlamak, yerel halkın yaşamına dahil olmak isterseniz, ya yerel bir eve misafir olmalı ya da köylerinde gezmelisiniz diye düşünüyorum. Bu doğrultuda Bulgaristan ’da bulunan birbirinden şirin iki köy var keşfedilmeyi bekleyen.

Bulgaristan ‘ın güneyinde, Rodop Dağları eteklerinde, bizdeki Anadolu köylerine benzer birbirinden güzel iki köy; “Leshten” ve “Kovachevitsa”. Bu iki köy Bulgaristan ‘daki diğer şehirler kadar popüler olmayabilir ama bu sizi yanıltmasın. Baştan söylemek de yarar var, eğer köy hayatı, köy evleri, küçük yerleşim yerleri mimarisi vb. sevmiyorsanız gezinize buraları dahil etmeyiniz, fakat tam tersi ise aşırı mutlu olursunuz haberiniz olsun!

Köylerin ulaşımı biraz zor. Pirin Dağları’nı aşan güzergâh boyunca orman içerisinden kıvrılan yollar ile ulaşım mümkün. Yolları kat ettiğinizde ise bu şirin köyler sizi bekliyor.

Leshten ve Kovachevitsa… Bulgar milli uyanışının tıpkı Bansko’da olduğu gibi ilk canlandığı yerlerden. O dönemde temeli atılan bağımsızlık fikirleri bu köylerdeki insanlar tarafından hayata geçirilmiş. Bölgede bulunan bol miktarda değerli maden yatakları ve özellikle çıkarılan altın ile geçmişte önemli ticaret merkezleri arasındaymış. O dönemde varlıklı ailelerin yaşam sürdüğü her iki köyün evleri de doğal olarak gösterişli ve büyük yapılmış.

Her evin çatısı, bölgede bulunan düzgün taşlarla kaplı

1912 yılına dek burada varlığını sürdüren mimarlık ve inşaat okulu sayesinde bu evlerin ilk temelleri atılmış. Zanaatkarlar tarafından bu evlerin özellikle çatıları, örneğini daha çok kuzey ülkelerinde görmekte olduğumuz şekilde taş plakalar ile kaplı yapılmış. Her evin çatısı, bölgede bulunan düzgün taşlarla kaplı. Yapılış amacı ise hem ucuz hem elde edilebilirliğinin fazla oluşu hem de soğuktan korumakmış. Taş çatılı evlerin arası ise yine taşlardan yapılmış Arnavut kaldırımlı sokaklarla çevrili.

Köylerde bulunan az sayıdaki butik kafeler, yerel eşyaların satıldığı dükkanlar ve köy kahveleri görülmeye değer. Ayrıca her köyün kendisine ait bir kilisesi, birer kütüphanesi, tavernaları ve sanat galerileri bulunmakta. Buralar da zaten istemeseniz de karşınıza çıkacağı için görmenizde fayda var. Şu an köylerde yaşayan insan sayısı çok fazla olmasa da artan turizm potansiyeli ile bu sayı gittikçe artmakta. Konaklama için otel, pansiyon ve kiralık ev bulabilirsiniz.

Peki buralara gelip başka ne yapabiliriz diye düşünecek olursanız, maalesef çok fazla bir aktivite bulunmamakta. Yapılacak en güzel şey dinlenmek olsa gerek… Doğayla iç içe olmanın sunduğu, dağ yürüyüşü, balık avlama, bitki ve mantar toplama gibi farklı aktivitelere de katılabilirsiniz.

Dilerseniz de buralara veda edip, Bulgaristan ‘ın en ünlü suyuna adını veren “Dövlen (Devin)” kasabasına geçebilirsiniz. Dövlen; ülkenin bir diğer kaplıca kenti. Şifalı kaynak suları sayesinde Bulgaristan ‘ın en bilindik termal şehirleri arasında.

Konum olarak 710 metre irtifada, Rodop Dağları üzerinde bulunmakta. Tıpkı önceki köylere ulaşım gibi Dövlen ulaşımı da kıvrımlı dağ yollarını kat etmekten geçiyor… Bu yolları aştığınızda da sizi nüfusu sadece 7200 olan küçük bir belde beklemekte.

Daha önce bahsettiğim Sandanski gibi, Dövlen de adeta şifa dağıtan bir şehir. Mineral açısından çok zengin olan suları, tam da olması gereken sıcaklıkta ve olması gereken içeriklere sahip bir şekilde burada bulunduğundan, çok sayıda tedaviyi de beraberinde getirmekteymiş.

Dövlen’de çıkan suyun; kas-iskelet sistemi, sinir sistemi, üreme sistemi ve cilt hastalıklarının tedavisinde haricen uygulandığı, içildiğinde ise, gastrointestinal, safra kesesi-karaciğer, böbrek/ürolojik, metabolik ve endokrin hastalıklarını tedavi ettiği söyleniyor. 

Bulgaristan ‘ın balneoloji alanında kendisini ispatlamış şehirleri arasında Dövlen‘i de sağlık seyahati yapma planlarınıza dahil edebilirsiniz.

Gelelim Filibe ya da Bulgarca adıyla Plovdiv’e

Filibe’ye yazımın sonunda yer verdiğime bakmayın, eğer Türkiye’den karayolu ile Bulgaristan ’a gelme niyetindeyseniz, sizi ilk karşılayacak olan şehir “Filibe” olacaktır. Nitekim İstanbul’a 421 km, araç ile 4-5, otobüs ile 7-8 saatlik mesafede. Trenle de ulaşım mümkün fakat şu an için covid-19 nedeniyle askıya alınmış durumda. Edirne’ye 181 km gibi uzak sayılmayacak mesafesiyle neredeyse günübirlik git gel mesafesinde.

PLOVDİV

Filibe, yaklaşık 345binlik nüfusu ile Bulgaristan’ın en büyük ikinci şehri. Ayrıca Türk nüfusunun en çok görüldüğü şehirlerin de başında. (Nüfusun %10’u)

Şehir toplam 7 adet tepe üzerine kurulmuş. Ancak bunlardan bir tanesinin (Markovo) ortadan kalkmasıyla günümüzde 6 adet tepeden ibaret. Tepelerin isimleri ise oldukça tanıdık; Nöbet-Cehennem-Saat-Taksim-Bunarcık-Cambaz.

Resmi kaynaklara göre Filibe milattan önce 6000 yılından beri yaşam sürülen ve bu özelliği ile “Avrupa’nın en eski şehri” unvanına sahip.  İlk yaşayan topluluğun Trakyalılar olduğu düşünülen şehrin adı, Büyük İskender’in Babası Philip’den geldiği düşünülüyor. (Philippois>Filibe)

Bulgaristan ‘da Osmanlı Devleti’ne ait kalıntılar bir hayli fazla

Filibe’de yaşam sürmüş halklar arasında, Romalılar, Bizanslılar ve Osmanlılar da bulunmakta. Şehirde yaşamış her topluma ait kalıntılar görmek mümkün. Özellikle Bulgaristan ‘ın bağımsızlığından önce buralarda hüküm süren Osmanlı Devleti’ne ait kalıntılar bir hayli fazla. Bunlar arasında ülkemizdeki Safranbolu evlerine benzer mimaride yapılmış Osmanlı evleri, Arnavut kaldırımlı sokaklar ve camiler en fazla sayıda olanlar. Hatta şehirde bu kalıntılar arasında gezerken, kulağınıza gelen Türkçe konuşmaların fazlalığı ile ülkemizden çok da uzak olmadığınızı kolayca hissedebilirsiniz. (Filibe 1908 yılından itibaren Bulgaristan toprağı olmuştur.)

Filibe için büyük bir şehir demek yanlış olur. Ama tek parçada ele alamayacağımız kadar büyük olduğundan şu şekilde şehri ikiye bölebiliriz. Adeta açık hava müzesi olan ve kendinizi tarihin içerisinde seyahat ediyor hissettirecek; “Old Town”. Modern tarzda ve günümüz mimarisine uygun olarak inşa/dekore edilmiş bina, kafe ve restoranların olduğu; “Kapana”

Filibe için bu bölmeyi yaptıktan sonra gezinize daha rahat yön verebilirsiniz. Her iki yer de aslında birbirine yürüyüş mesafesinde ama gözden kaçırılmaması gereken o kadar fazla yer olduğundan bu şekilde bir ayrım hiç fena olmaz. Özellikle de “Old Town” olarak adlandırılan eski şehirde…

Old Town

Binlerce yıldır, farklı toplumların yaşamına ev sahipliği yapan şehrin en görülesi noktaları burada bulunuyor. Burayı şehrin merkezi kabul etsek yeridir. O kadar merkezi ki, uzun olmayan yürüyüşlerle tüm eski şehri bir çırpıda gezebilirsiniz. Eski şehirde sizi bekleyen eserlerden bahsedecek olursak;

Filibe şehrinin simgesi desek yanlış olmayacak; “Antik Roma Tiyatrosu”. 3000 yıldır ayakta olan, dünyanın en iyi korunmuş antik tiyatrolarından biri. Öyle ki 3500 kişi kapasitesi olan tiyatro, çeşitli konserler ve festivallere de ev sahipliği yapmakta. Antik Roma Tiyatro’nun girişi ise ücretli. (Yetişkin 5 Leva, öğrenci 2Leva)

Tiyatrodan kısa bir yürüyüşle ulaşacağınız “Lamartin Evi”, simetrisi en güzel müze ev olarak sizi bekliyor. Tıpkı bu ev gibi müzeye dönüştürülen “Klianti Evi”, “Balabanov Evi”, “Atanas Krastev”, “Hindliyan Evleri” de mutlaka görülmesi gereken diğer müze evlerden. Yürüyüşe devam ettiğinizde şu an lüks bir restoranın hizmet verdiği “Osmanlı Mevlevihanesi”ni görebilirsiniz.

Birkaç adım ötede ise içi ayrı dışı ayrı süslemelerle bezeli “Aziz Konstantin ve Aziz Elena Kilisesi” gerçekten görülmeye değer. 4. yüzyılda pagan bir tapınağın kalıntıları üzerine inşa edilmiş, kentin en eski Hristiyan dini mekânı.  Kiliseden çıkışta sağa doğru dönüş yapıp biraz ilerleyip tekrar sağa döndüğünüzde de karşınızda “Hisar Kapı.”

Neredeyse, Eski Şehir’de yeni olan hiçbir şey yok!

Bir zamanlar Nöbet Tepe’nin giriş kapısı olarak da kullanılan bu kapı, üzerine kurulu cumbalı evler ile göz alıcı bir ihtişamla hala ayakta. Hisar Kapı karşısında bulunan “Tarih Müzesi”nin dışı emin olun içinden çok daha güzel! Dilerseniz tabi ki içini de ücret karşılığında gezmeniz mümkün. Hisar Kapı‘ya geldiğiniz tarafa geri döndüğünüzde “Etnoğrafya Müzesi”ni görmeden edemeyeceksiniz. Yaklaşık 40bin eser olduğu söylenen bu müze, müze severler için kaçırılmaması gereken bir yer.

Müzenin devamındaki yolu takip ettiğinizde de sizi doğruca şehri tepeden görebileceğiniz, üzerinde antik kalıntıların olduğu “Nebet Tepe”ye götürecektir. Eski şehirde bu yazdıklarımın yanında aslında attığınız her adımda görebileceğiniz onlarca güzellik mevcut. Biz biraz da Old Town dışında neler var onlara bakalım.

Filibe’de şehrin merkezinde, sanki tüm şehri sırtına almışçasına duran “Roma Stadyumu” Old Town sonrası ilk durağınız olabilir. Çünkü tam bu noktada durduğunuzda yanı başınızda duran; 1369-1389 yılları arasında Osmanlı Devleti tarafından yapılan ve ibadete açık olan “Cumaya Cami”ni ve karşılıklı mağazaların, kafelerin, restoranların ve sokak sanatçılarının olduğu “Kynaz Aleksandır Caddesi”ni görebilirsiniz. Araç trafiğine kapalı olan bu cadde minyatür İstiklal Caddesi. Tek eksiği tramvay.

Filibe’de esen gençlik rüzgarları

Cadde üzerinde ilerlediğinizde sağ tarafınızda “Kamenitsa Su Merdivenleri” mutlaka gözünüze çarpacaktır. Merdivenin yanı başında duran size kulak kabartmış “Milyo Heykeli” ve Filibe’nin Avrupa Kültür Başkentliği yaptığı 2019 yılında monte edilen ve şu an kentin simgesi olan “Together” panosu görülmeye değer. Buraya dikkat lütfen! Bu merdivenleri ve önündeki simgeyi görerek geçip gitmeyiniz. Merdivenleri çıkarak ulaşacağınız “Nayden Gerov Caddesi”nde sizi renkli güzellikler beklemekte. Cadde üzerinde bulunan binalara çizilmiş rengarenk resimler gerçekten Filibe’de esen gençlik rüzgarlarının en güzel örnekleri. Rahat yaşamların yavaşça aktığı Filibe’de bu sokak sanatlarını görmemek olmaz.

Nayden Gerov Caddesi sonuna geldiğinizde ise biraz ilerde karşınızda “Tsar Simyon Bahçesi” ve şarkı söyleyen çeşmeleri, sol yanında da bir başka açık hava müzesi, “Roman Forum” kaçırılmaması gereken yerlerden.

Filibe’de görülesi yerler bunlarla mı sınırlı diyenler olabilir ama eğer zamanınız ve enerjiniz varsa; “Alyoşa Anıtı”, “Danov Tepesi Saat Kulesi”, “Çifte Hamam”ı gezebilir ve kalan zamanınızı da Kapana Bölgesi’nde bulunan birbirinden güzel ve eğlenceli mekanlarda geçirebilirsiniz.

Bulgaristan ve gül

Son olarak Bulgaristan’ın büyük bir gül yetiştiricisi, gül yağı üreticisi olduğunu biliyor muydunuz? Dünyada üretilen gül yağının %85′inin burada üretildiğini duyunca açıkçası ben de çok şaşırmıştım. Ama ta ki “Gül Vadisi” adında bir yerin varlığını duyana dek. Bulgaristan’da Gül Vadisi diye bir yer, vadinin kalbinde de “Kazanlık” diye bir şehir bulunmakta. Kazanlık, sadece Avrupa’nın değil, dünyanın sayılı gül sanayi merkezlerinden. Burada yetiştirilen güllerden elde edilen en önemli ürün “Bulgar altını” ya da “altın sıvı” diye adlandırılan gül yağı. 10 gramının yaklaşık 2000TL olduğu bu ürünün en kalitelisini Bulgaristan’da bulabilirsiniz.

Kazanlık, Filibe’den yaklaşık 1 saatte ulaşabileceğiniz bir şehir. Buralara kadar geldiğinizde planlarınıza dahil edilesi yerlerden. Hatta gelişinizi her yıl düzenlenen gül festivaline denk getirmeniz halinde emin olun mutluluğunuzun tarifi olmayacaktır.

Diğer güzel şehirler gibi Filibe’den de güzel anılarla ayrılacağınız garanti. Farklı bir ülkede olup da kendimi hiç bu kadar memleketimde hissetmediğim yegâne ülke oldu Bulgaristan benim için. Yazımın ilk satırlarında ifade ettiğim gibi, bu kadar geciktirmiş olmama açıkçası üzülmedi değilim fakat sizlerin bu yazıdan sonra buralara en kısa zamanda geleceğinize olan inancım tam. Gittiğinizde komşuya bizden de selam söyleyiniz ?

Comments

“Komşudan da yakın; BULGARİSTAN” için 2 yanıt

  1. fatih avatarı
    fatih

    Bilgi olarak gerçekten çok doyurucu bir yazı olmuş. Hiç tereddüt etmeden , gezi rehberi olacak bir kılavuz . Paylaştığınız için teşekkürler . Sofya ziyaretimizde artık rotamız belli . 🙂

    1. izinthengit avatarı
      izinthengit

      Güzel yorum için çok teşekkür ederim. En kısa zamanda komşuda sizleri ve bisikletlerinizi görmeyi umut ediyoruz 🙂